Konuğum, şarkılarının sözlerini de kendi yazan bir müzisyen, şair ve şimdi roman yazarı Can Bonomo.Bonomo ile sohbete ‘Ateşli Silahlar ve Bilardo’ adlı kitabından konuşarak başladık; çocukluğundan, İzmir’den, radyoculuk günlerinden, ilk albümüne giden yoldan ve sonrasından, uzun yıllar dağılmayan ekiplerle işler yapmaktan, yemekten, şairden, şiirden, resimden, ilişkilerden, çok yönlü olmaktan, ilgi alanlarından, neşeden ve daha pek çok konudan söz açtık. Ve onun değimiyle “Podcast yapmanın, tekne sahibi olmaya benzemesi”ne de vurgu yaptık mı; yaptık! Zengin i...
Transcription
11110 Words, 63915 Characters
(laughing)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(laughing)
(speaking in foreign language)
(laughing)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
(speaking in foreign language)
I used to think that it was a big thing, but I had to use it in the future.
I came to Istanbul at the end of the day, but...
I came to the school.
I didn't come to the school because I came to work.
Because I came to the school, so I started working here for the first time.
And then I started working here.
It was good, it was good, I saw it.
Do you know the radio station?
Radio station.
What is it? What did you do there?
I did a voice production.
I did the audio recording in the news.
Yes.
I took the keys, I listened to the voices.
I was ready.
After that, they gave me a speech.
12-4.
But I couldn't speak for the format.
(Laughs)
At the time, I used the radio station system from the other program.
But I didn't have it.
I'm living with it, I said.
No, it's really hard.
Yes, it's really hard.
But it's really like that.
Yes, it was like that.
After I started, we met with Cem Cem.
I think I was a child with you.
You came with me.
I bought an MTV.
I continued there.
After that, my father left.
But we didn't have a radio station, we had a podcast.
Yes.
We started the radio program.
What is it?
12-4.
What is it like?
Who are you doing?
You tell me a little bit.
If you listen here.
Our channel is Bengi Apak.
And I.
Our channel is a very nice friend.
Musician.
I have a story about a model group.
Maybe there is a career right now.
I met Bengi Apak and Sarp.
I'm very close friends.
Now they are married.
Already.
We met first.
We met together.
A very comic woman.
Yes.
Yes.
Yes, exactly.
After we did such a block for 10 years, we did it for the first time.
We gave you a car.
We said that we won't do that for 10 years.
I wrote a novel.
I wrote a album.
I wrote a novel.
I wrote it.
I wrote it.
I wrote it.
I wrote it.
I wrote it.
I wrote it.
I wrote it.
I wrote it.
I wrote it.
And we started to write a novel.
Is it a song or something?
How many times do you have a song?
But there is a song that you already have a song.
And that song is very interesting.
I think it's 6 years old.
We were very close to you.
Yes.
We were very close to the music.
We were very close to the music.
The first part of the album was a song.
The music of the music.
They are opening.
They are the same.
I wrote a song.
I don't remember.
I don't remember.
I wrote it.
But I was like, "Where are all the girls that are here? Did you get them?"
But I was like, "Oh, I saw you in the kitchen, I have 6 girls."
I came and tried to give them to me.
-Yes, I did. -I was like, "God, God, what are you doing?"
So, I can't understand your podcast. What are you talking about?
-I'm listening to it. -I'm listening to it.
-I'm talking about 3-4 people. -I mean, that's a lot.
-It's a lot. -It's a lot.
-I'm talking about a lot. I'm listening to it. I can listen to it.
-I'm listening to it. -I'm listening to it.
-I'm listening to it. -I'm listening to it.
-I'm listening to it. -I'm listening to it.
-I'm listening to it. -I'm listening to it.
-I'm listening to it. -I can't understand.
-I mean, they're talking about it. -I can't understand.
It is a matter of fact that we have done three people in ten years ago in a group of three people.
It starts with a person who is in that group, who puts me in that group.
You are understanding the word, and you are understanding the word.
People who know about this group in ten years know this group.
Do you know that some of the people who don't know about it can say that you are talking about shifra?
Yes, it does not enter from the middle.
It is necessary to enter in something like that.
There is a state of fear. There is a state of fear. I mean, I mean, they are in a state of fear. They are in a state of fear.
It is not that much of a shame that in the first part of the world, I don't remember anything about a person who is a shifr.
A shifr is a person who is a laf. And all these podcasts are called shifr. They say, "Fight Club."
"Where are you from?"
"I'm going to check in, I'm going to check in, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to check in again, I'm going to
"Shefem, checkildiini, gizli gizli."
"Daha, yeni, bir tane böyle de asoona gittem."
"Çok şık bir otel, ee, iki tane karson yanıma gelip, shefem."
- "Aa, çok iyi bir şey." - "Aa, çok iyi bir şey."
- "Bu delili kartı, yiyemaz bir şeyde." - "Bu delili kartı, yiyemaz bir şeyde."
"Bir otel e girerken, bir bel boy geliyor."
"İşte valizlerimiz yerleştiriyor, konser için gitmiş."
"Ölküde yanımdaydı, asansörünü kapısın, kapanır, kapamaz."
"Çocuk, ceketini sıyırıyor, otağız mı dövmesi var, shefem."
- "İşte, öykü arada dedik ki, siz dedik, kafayı yemişsiniz artık." - "Aa, bence şöyle bir şey var."
"İnsanlar ortaklık ve arkadaşlık ve birliktelik ve gülme özlüyorlar."
- "Kesinlikle." - "Kesinlikle."
- "Ben deli özlüyor." - "Best sami miyet, aynı zamanda."
"Aynı zamanda sami miyet."
"Yani şimdi sana bakınca, can niye böyle?"
"Hani, nasıl olunur, sorusunu, ben genç insanlara aslında pek sormuyorum."
"Betle beye oturmuştuk olsun, belli bir yola gelinitsin, çünkü insanlar da bu ülkede değişiyor, değişik açıklamalar yapma."
- "Ne olamayız, olamıyor." - "Evet, sen de yapma git, pardon."
- "Bana da parınız yatırmayın." - "Oh, şimdi genç insanlarla konuşurken, niye o farklı olmuş, neleri farklı yapmış?"
"Bakınca, sana bakınca gördüğüm en önemli şeylerden biri, bir grup çalışması, birlikte olmak."
- "Yani, birlikte müzik yapmak, ece cellipe olduğunu tanıyorum mesela, kaç senedir, birlikte çalışıyorsun?" - "Om beş."
- "Om beş, ya da müzik ya da o arkadaş ekibini, bir dolu da can vardı mı, can vardı mı, can't do it, can't do it, can't do it, can't do it."
- "Sekimse birbirine, zaten ilk adıyla itahbetmiyor musun?" - "Tahmin ediyorum."
- "Karan, karambolo olur yani." - "Soyatlarınızdama takmesimler."
- "Yani o birliğin arkadaşlığın mutluluğun, grubun içinde olmak istiyorlar insanlar."
- "Evet, çok güzel, ne mutlu, çünkü bu hiçbir zaman şey olmadı."
- "Hadi bakalım, şimdi bir makine dizaine edelim ve bu makine işlesin, işlesin, ara sıra tabii ki parçalara bozulsun, onları atalım, yeni parçalara ekleyelim, daha da bütelim."
- "Öyle bir şey olmadı, biz ilk başladığımızdan beri, oyun oynamayysa, ben oyun oynayan çocuklardık."
- "Sonra beraber büyüdük, evlendik çocuklarımız oldu, ekip hiç değişmedi."
- "Yıllar boyunca, eklenenler oldu sadece, çünkü iş büyüdü ve artık güzel şey koşturanmamaya başladık."
- "Bir de ben geldim otuz il yaşına, bir de ekipteki en gençinsan verdim tamamında."
- "Artık öyle de değil, yani kalabalıklaştık birazcık."
- "Ama giren hiçbir zaman çıkmadı."
- "Ne güzel bir şey, çok acar."
- "Kim kim mesela, o muzik ekibindekilerden biraz bahsese ne isimism?"
- "Chan Saban, benim zaten birebir, artık suç ortam gibi, bir adama oldu yani."
- "Berona ful çirksa, dorapına bayılıyorum tabii ki pinats, tersevan bilisar olarak, sunopee."
- "Chan Saban, Ertem elmesin torunu kendisi."
- "Öyleymiş?"
- "Evet."
- "Harika, bi sinamaciz, genetik, bizim bütün kriplerimizde can çekti bu zamana kadar. Alir zaah şahenk, bizim dafetleb diye bi studiğimiz var, ufacik bi studiyor."
- "Ama örevizyon şahksına kadar, her şeyimiz orada yaptık bu zamana kadar."
Alir zaahin zamanla, muhteşem bir fotoğrafçi ve fotoğraflarımız, Alir zaah çekiyor.
- "Eray var, gideristimiz, harika bi giderist, orhan basçımız, aynı zamanda işte kenanla çalıyor ve kenan benim hem çok sevdiğim bir arkadaşım hem de ağabeyim hem de hayran olduğunu."
- "Kenan da onu."
- "Onan sonra alparlıyor, şimdi şimdi artık, dediğimde artık 3-4 sender, fanseer, tabla da beraber çalıyor ve işte biz beraber çalıyoruz."
- "Kemal Arstan var, işte Kudbe bağlama çalıyor. En başından beri bir etnik, böyle bir element olsun istemiştik."
- "Kemal ağabey, yaşça bizden çok büyük olmamasına rağmen, Kemal ağabey olduğu için, Kemal ağabey mesela, yani müthiş bir insan."
- "Bir de ekibimiz var ve ekipte de herkes mutlaka maltitalıntı, yani birden ozeyteni var."
- "Evet, ve dolasıyla herkes birkaç iş yapıyor, yani bizim turmanecerimiz, aynı zamanda bizim bütün işte dijda, görsellerimizi ve pisteimizi yapıyor."
- "Yani herkes bir sür şey yapıyor."
- "Bu çan durumu, bir de bu yaşların durumu, bence biraz dur ya."
- "Öyle heralde, tam o eşik generasyonuz biz galiba. O yüzden aslında çok çok daha kalabalık bir ekip olabilecekken, çok küçük bir arkadaş grubuyuz var, yetişebliyiz."
- "Peki dedin ya, evlendik, dağda genişledik grubu, orada mesela yoko ona hiç çıkmıyor, yani bir dalsı dağıtan, yani böyle unutulmaz orta."
- "Duramaz, çünkü o, yani o yoko onalar, yani yoko ono üzerinde."
- "Bazki yap biraz. Bir şeyler mi, Allah gezinden versin."
- "O insanların tutunabileceği, barına birceği bir ortam değil, bizim ortam olmaz."
- "Birkaç tane çünkü öyle insan gelmeye çalıştı, kustu grubu onları, yani olmadı çünkü."
- "Anladım."
- "Kalışmıyor, o kesinlikle. Biraz kapalı bir komünite gibi olduğu dolayısıyla. O yüzden hiç yok ona falan çıkmaz bizler."
- "Dediğim gibi, özenelend, sevilen bir şey, daha ilk bölümde, serdar, kuzur oluyla biz bunu konuştuk."
- "Dedi ki, neydim sabah şöyle bir şey söyledi, ortaklıklar o kadar olmuyor ki, o kadar zor ki, bugün de insanlar tiyatro sahnesine tek başına çıkmak istiyorlar."
- "Balla, o için stand-uplar bu kadar yükseldi, çünkü tek kişi, hani maddi durumların yanı sıra,
çünkü hani tek kişilik bir oyunun her zaman, maddi yıkıyor ya da, dekor yıkıyor, daha az olabilir."
- "Onun dışında, dedi insanlar birbirlerine güvenmeyolar ve sonra bunu çok duydum ben, yani ortak olmanın bu yüz yıldaki, şu on yıldaki ya da yirmi yıldaki durumu üzerine,
ama siz de de o ortaklık, durumu uzun süredir var ve insanlar da o ortaklığı paylaşmak dinleyici olarak da paylaşmak istiyorlar.
- "Belki o kücü olarak da paylaşmak istiyorlar, işte hani o tarzmıyla ya da müziğinle ya da işte şimdi okuduklarıyla gibi gibi bir durum var."
- "Peki senin müzikle ilgin, müzik'e başlaman nasıl oldu?"
- "Ces adüfi, yani ben gitar çalmak istedim, ökünüyordum yani gitar çalan insanlara, benim annemlerim tane kompis su vardı zafer abi, o gitar çalıyordu.
- "Ben de çok özeniyordum ona, gidiyordum ona, gitarına böyle kurcaliyordu, mediyordum, bir kere de annem bana böyle sürpriz böyle bir hediye olarak gitar aldı. Çok uzun süre, ben klasikitar dersleri aldım, kurcalına gittim, öğrendim falan.
- "Ve bin okdadım, bu tabi ki aşırı sıkıcı, yani çünkü ben ona hayal etmiyordum ki, ben hani böyle çalıymış, arkası söyleyeyim mi? Saçlarımızın olsun ve şöyle alatayım, arkaya filan.
- "Yı birşey hâlde derken ben böyle mule genyalar çalmaya çalışıyorum, parma hamorayı yetişmiyor, nasıl tutuyorlerin falan ve bir yerde bıraktım ya ben hiçbir zaman iyi bir gitarist olamadım, dolayısıyla.
- "Derdimi anlatacak kadar olabildim. Ya şimdi bu geçtiğimiz yılları da eve de gelişti o ama. Ondan sonra bıraktım, şarkı söylemeye başladım, sonra tekrar lise de bir vurup mı oldu?"
- "Ders aldın mı?" - "Sandarsın."
- "Ağıl mı?"
- "Benim öyle zaten ben de de öyle bir ses var ki, işte falan, öyle bir dam yok zaten. Biraz hat da atırnak sesinde bir şahsına, bir hasır bir ses, yani bazılarına olur, bazılarına olmaz gibi.
- "Onu böyle ben alayım, geliştireyim de, yani yazdığım besledim, şarkıları söylüyorum Allah. Yani oluyor bir şekilde.
- "Onları haydi bakalım, şimdi daha da öyle söyleyin, falan gibi bir durum olmadı. Çok ısrar ediyor, ece şimdi, bütün ekip, büğüm daha doğrusu, biz de koşulsuz bir demokrasi var, on beş yıldır.
- "Kişinin ekipte ki titrinin ne olduğu hiç önemli değil, asistandı olabilirsin, az üst durumu çok yok, yani herkes bana, hadi bak, olmaz.
- "Geldin şimdi, olsaydı yaşına, bağırıyorsun. Artık, yani, sürdürülebilir olmayacak pufana.
- "Şimdi şimdi bir kere gittim, şandarsına, üçe önce."
- "Aa git ama, çeşmeye gittim, yani olmadı. Söz verdim ama onları, şimdi başlayacağım tekrar.
- "Sey olsun" diye, hani, hem böyle, işte daha kontrolli kullan, daha uzun sürek kullan dayansın.
- "Özge çok konuştuk biz, özge, fışkın da muhteşem bir ses, yani o...
- "Özge mi, müthiş, özge benim okağa koştuğumu yaptı bir halbimde, müthişti."
- "Müthiş ve tanrı, kadını yarattı ve onu sesle, o da koydu gibi bir durum var yani, özge de, doğal yeterek ama, onun yaşadıklarını konuştuğumuzdan ben o kadar çok."
- "Oda, şunu anlatıyor, yani ben biliyorum zannediyordum ama sesin bitmenoktasına gelmişti, barlarda çıkıyorduk, barüyormuşum bazen."
- "Evet, evet." - "Mesora'dan onu dispel etmeye öğrendi."
- "Bak tırmak lazımmış, özetlerini. Baktıcaz. Bu şey gibi. Kırk yaşında gerçekten sonra bir çekeba girmek lazım."
- "Baz kıtı, işte geliyor insanlardan, bu onun gibi oldu. Bakacağım, yapacağım bunu."
- "Senin tipin müzisyenlere baktığımda, bir de özenme görürüm ben."
- "Yani ne caddy yavaş oğullarında da görürüm, hani bir imajla birlikte gelir o şarkı sözü yazma ve müzik yapmaya da teoman da da öyle."
- "Yani senin özenmelerin kimlereydi, mutlaka var, değil mi?"
- "Müzisyen böyle bir takım insanlar oldu."
- "Olmaz olur mu? Çocukken ve hala, kantan gözer, ben bayılırım mesela. Muhteşem ve çok seviyorum yaptığı işleri, karakteri de gezah, wow, yani çok özel bir adam gerçekten."
- "Yurt dışından da işte böyle, pittir de o hırtı, ben çok severim. Bir çok grup var, çok böyle, çocuk yaşımdan beri, görüp de ne yapıyor bu adam var ya böyle?"
- "Ez Adam 1998, doğumluyum ben Nirmana, alt üst etti biz."
- "Kört Kobe'in hırtkalına geliyorysan buraya da, bir hırtabı yani, şimdi ne yapacaksın ki başka?"
- "Ya çok oldu tabii ki, şairlere çok oldu sonra."
- "Senin evet, çifti bir anadal durum var."
- "Evet, evdikat bozukluğum var, benim kafam da sürekli, çok karışık. Birazcık da böyle, ayran gönüldü mi deniyor ona."
- "Biraz böyle, şimdi ben işte buraya gidiyorum ve burayı yapacağım, köprünün sonunda görüşürüz."
- "Bilanc gibi böyle bir gitse yatıyorum."
- "Peki onun için bir şey yapıyormuşsun, dikkat bozukluğu için, ben de da var çünkü ben mesela çocukluğundan itibara şöyle bir yöntem bulmuştüm, ikinci bir işle uğraşmak."
- "Öyle şey, hekleri var bunu, otuzlu yaşlılarımın başında biraz biraz anlamaya başladım, ben çok, çok çocuk yaştan beri."
- "Dead avi gören bir insanın, şu, çok da basit aslında, herkesin bağra bağra söyledi şey, evrenin sana doğru yolda olduğunu gösterdiği çok basit bir mekanizması var. Neşe, sen bir şeyden, neşe duyuyorsa ne ya, doğru yoldasın."
- "Haz alıyorsa?" - "Haz alıyorsa."
- "Sana böyle bir neşe veriyorsa bu, yani joy aslında İngilizcesi daha böyle geniş bir kavram neşe, çünkü birazcık böyle hani daha hani la la tayin bir anatım gibi oluyor ama neşe duyduğun şeyleri yaptığınız zaman,
dikkat bozukluğun varsa eğer, dikkat bozukluğu çok cittiği bir silaha dönüşüyor, çünkü dikkat bozuklu olan insanlar, dopamine salgıladığı testklerde hiperfokus denilen şey yaşıyorlar.
Bu da komensional bir insanın 4 saatte yapabileceği birisi, senin 1 saatte yapmanı olana sağlıyor.
ve dediğim gibi biraz geç öğrendim, daha doğrusu, geç adaptı edebidim hayatıma bunu ama roman yazma serivenimin göreceği bu kadar derli toplu disiplini ve kısa sürmesini sebebi de cittiği bir dopamine salgılatmasıydı bana.
Ve bunu bu şekilde kullandığın zaman çok da şaşırtıcı olmuyor, esen aynı sene kardeşim hem albüm hem şiir kitabı hem de resim seriksinin nasıl yaptın.
- Eylendim de ondan yaptım. - "Annem görmüş senin resim sergi."
- "Öyle!" - "Ayrıca balığa öyle konuşacağım." "Annem bana hep sorar kimle konuşacaksın bala?" - Şahar çok şöpselam.
- "Aa, biz onun sergisini gördük." - "Ayrı güzel."
- "Ayrı güzel." - "Ayrı güzel."
- "Oda meraklıdır zaten. Enteresan bir şey söylüyorsun. Peki sıkıldığında ne yapıyorsun?"
- Çünkü bazı sıkılarak yapmamız gereken şeyler var. - Sıkılarak yapmam gereken şeyleri yapmamaya çalışıyorum.
- Yapmak zorunda olduklarımı da yapıyorum ama sıkıldığımı da belli ediyorum.
- Ha! Mesela heklemek kelimesinin kullandığı ya, mesela haber toplantılarına gireceğiz.
- Gazetelerde ve ne kadar dopamine salgılatabilir o toplantılar. - Adı vardır.
- Yani haber müdür, konuşuyor, konuşuyor, bimlem kim, konuşuyor. Yani bitmez o toplantılar.
- İki buçuk saat haber anlatılıyor, tartışılıyor, bazen içirgi duymuyorsun.
- Ben derdim ki. Gazetelerle dergilerle giriyorum. Bir dolduğu kalem kağıtla.
- Bu sizi dinlemediğim anlamına gelmiyor. Ben orada başka bir şey okurken ikincil bir şey dinleyebiliyorum.
- O suçluk duygu suyla. Mesela benim de hekim oydu. - Onyor.
- Yani başka bir şey ile ilgileniyorum. Orda hafif topamin var. Bir şey okuyorum çünkü.
- Ordaki dinlemeyi daha iyi yapıyorum. Yoksa tek başına hayatta dinleyemem ama orada var olamam gibi bir şey var da.
- Benim fiziksel olarak kalbayağı yapmam, mümkün değil zaten onu.
- İlk böyle on beş dakkasında kafanın içinde tetis oynadım diyelim.
- Sordum. - Ama sonra hani benim dışarı çıkmam lazım.
- Kusura bakmayın falan. İyi hissetmiyorum. Raddesne kağı gelebilirim yani.
- Evet, bayağı ileri. Müzikle ilgin, gitar var. Ondan sonra radyoçuluk yapıyorsun.
- Nasıl gelinde o albime, il kalbime onu merak ediyorum.
- Ne kadar zaman geçtisinden ya. Bir tane müzik grubum vardı. Çok kötü bir üniversite de.
- Denesel müzik yapıyorduk. Denesel müzik dene demek işte.
- 6 kişiyse grub, 4 kişiyse. Bizge, ben bilmiyordum.
- Tenger'e tavafyanç adamı.
- Ve ben sonra böyle kendi beslerimi de yapmaya başladım bir kenardan.
- Oldu da 899 tane beslem oldu. He canlandı, boşuma ki de keyifli geldi bana.
- Bir yandan okul okuyordum. Bir yandan iskenderle, kuşkenderle.
- Onla sistanlığını yapıyordum. Onun işlerine koşturuyorduk. Durmadan da işi vardı.
- Ne kadar güzel bir dönemdi. Onun için de. Bizim için de.
- Bir yandan da kendi beslerimi yapmaya başladım.
- Sonra bir ikinci bu besler, benim bir ev arkadaşım vardı.
- Ev arkadaşımın, üniversite arkadaşının sevgilisi.
- Mıyasem canansa banmış bizim.
- Şunları bas bakayım bana bir şey diye dedi.
- O zaman her şey diye var.
- Bastım. Ben dedi bunu can sabana götüreceğim.
- Ben de bir ne etmek tubeyazı'dan sabana. Sonra beni fetle be ça aldılar işte bu hala içinden çıkmadığımız ayrıdan şahin gün olasını söylüyorsun.
- İttim onları yanına can be can be merhaba işte falan dinledik. Çok beğendi falan hepimiz.
- Çocuğu zaman bir eğilim eğil konusuyla öyle çok tatlıydık.
- Senin o zarfılamadığın hikaye o mu?
- Evet. Örven mi alsın porno isimli kitabını okuyordum.
- O kitap da başıma neler açtı. Çok komik.
- Çok da bayıldığım kitap da değil yani ama uçakta okuyorum diye yer değiştireldi.
- İşte beni bilmiyorum yani Allah yani ayrıda da okuması olaydım çok komik.
- Bir kağıda sar bunu da öyle ver her niyet yazı yazıcam kağıt bulamadım.
- Ben de kıyardım o zamanlar kitaplarımı hala da eşya gibi geliyor.
- Girttim en öndeki sayfasını porno yazıyor tabiturdu.
- Arkasına niyet yazı yazdım.
- Zarf yerine onunla kaplayıp gönderdi.
- Evet. Böyle verdi mi yani yoktu çünkü.
- İmkendi yoktu. Sonra o dönem ben de büyük bir sorlukları içerisindeyim yani.
- Çıkrağı döcüyüm, öğrenciğim beş kurş param yok.
- Can saban görece daha iyi bir durumdaydı yani.
- Kaç yaş farkınız var?
- Can sabana üç yaş farkınız var.
- Ama o mesleğinde böyle ilerlemiş, daha merken başlamış bu işi.
- O evet arzu filmde çalışmaya başlamıştı.
- Zaten hani aileden de barkdı bir insan.
- Ve çok çok da çalışkan da beni gelir alırdı.
- Yani fede ve gidecek durumum olmazdı.
- Bir bakardım ki işte bak kaldı borçların filanı diyor.
- Allah kahretmeyi, oklar mahçukumu bu kadar tanıyorum ki.
- Bediyordu ki yani bunların şişlefi olmaz.
- Biz seninle zaten yani yıllar böyle çok işler yapacağız beraber.
- E inanılmaz işte bana öyle gelmiyordu.
- Ondan sonra ilk albimiz çıkardık meyduzu.
- Ne kadar sevildi?
- Sajma sapan.
- Ben o zaman Ciangir'de oturuyorum.
- Bir tane böyle alt giriş mi deniyor onlara?
- İnsanlar ne yakalısın ben giriyorum yani.
- Ordayım konserim var.
- Roxy diye bir yer var da hatırarmışsın.
- Yani.
- Evden çıkıp yürüyerek gideceğim sırtımda yani orası.
- Hızıl kayalar rın ordan bir kuyruk.
- Ben de gidiyorum.
- Ve hiçbir fikrim yok.
- Bana geliyor bu insanlar.
- Beni de çok tanımıyorlar.
- Bilmiyorlar ki yani bir tane o zaman seedinin kapandı.
- Adam var.
- Bir de cliplerden falan.
- Clip dediğim bir tane var.
- On da can seman beni sürekli.
- Almaya geldiği arabasını sattı da.
- Çektik.
- Bana bir saat verin Clipini.
- Ondan sonra yirmi bin tevede kredi çekmiştik.
- Lan.
- Çok güzel bir şey bu.
- Bir insanın inancı bak neler yapıyor.
- Evet.
- O birazcık da böyle bir şeyler var.
- Gençlik.
- Temar orada.
- Delikanlılık.
- Yakarısında.
- Evet.
- Bilmemekten başarı var orada.
- Bilmemekten değil de.
- Cihaletin mutlulu da söz konusu.
- Ondan sonra da böyle çok güzel gitti.
- Kevfli gitti yani.
- Güzelmiş.
- Peki küçük iskenlere gelelim.
- Yani ondan o ilişkinası kuruldu.
- Kolay biri değil çünkü yani.
- Yani öyle de asistandı kolay kabul edas falan.
- Biraz tanıdım için.
- Allah rahmet eylesin.
- Allah rahmet eylesin.
- Çok zor bir insan da.
- Evet.
- Hani annesinin yanında da söyleyebiliyorum da.
- Evet.
- Doys'le çekemiyorum.
- Acayip zor bir adam değil.
- Çok çok zordu.
- Ama aldığım üniversite eğitimimi yoksa iskenderden aldığım eğitimimi daha zordu diye düşünecek olursak.
- Her had eskenderden aldığım çok daha zordu.
- Çünkü adam yüzde doksan dokuz çaerde, yüzde bir fenervaç ediydi gibi geliyor bana.
- Ona kalsa yüzde doksan fenervaç ediydi, yüzde on çaerde.
- Çok kataydı.
- Ve sözünün dinlenmemesi söz konusu olamazdı.
- Hiçbir şartla.
- Ne ilgenci.
- Bu kitabı al oku.
- Bana getir.
- Diyor.
- Tamam usta.
- Yine böyle Allahım ya Rabbim bir kitabı.
- Herşem bir getir ama.
- Usta çarşamba bugün ya.
- Anladın mı?
- Hani.
- Hani ne yapayım?
- Ve çok küsuyordu.
- Küstümü de çok uzun küsuyordu.
- İstemiyorsun da küsusün.
- Beraberde çok iş yapıyorduk, oraya gidiyorduk, orada onu vardı.
- İşte bir orkiş haplar vardı.
- Bir şiir dinleti günleri vardı.
- Yine roksi de son sokağa gibi bir de benim hayatımıza.
- Ben böyle çok küçük du yani.
- Her şeye roksi de gerçekleşiyordu gibi.
- Ve sonra da ben büyüdüm vardı.
- Bence belgeseli yapılması gereken bir yer roksi.
- Evet değil mi?
- Evet.
- Yani.
- Aire tepılmadı.
- Ya şu anda düşündüm.
- Evet.
- Bir 90'lar belgesi yapılsa zaten hani.
- Fikimler.
- Fikimler.
Fikimler.
- Oda cihangir tarafında falan oturuyordu.
- Biz komşuyduk komşu olmamızında.
- Tabi parisi vardı.
- Bir de Mustafa Altoklarla bizim böyle bir apaplamız dostumuz vardı.
- Onunla da tanışmıştık.
- Ve ondan sonra da bir arkadaş olmuştuk.
- Yani onun bir arkadaş grubu vardı.
- Yani ben ordaki erade en küçük insandı.
- Ama birçok kişi yönetmenler, yazarlar, şairlar.
- Ben o vesilele.
- Sen şair olmak istiyorum mı diyorsun.
- Bistik iskender aynı zamanda yoksa.
- Tıklıyorsun.
- Şair olmak istiyorum.
- Iskender'i söylenecek bir şey değil.
- Ha.
- Ha.
- Ben Müzisyenim diyordum.
- Silahlarımızın içindeyere bırakalıza gizli.
- Ben Müzisyenim.
- Öyleydi.
- Ondan sonra tanıştık.
- O masalar getikçe büyüdü.
- Çok güzeldi o zamanlar.
- Harika idi.
- Herkes de oturu.
- Bütün yönetmenlerle, yazarlarla, şairlarla.
- Ben dergleri falan dayazıyordum.
- Yani oturup böyle bir masa da yemek yiyip.
- Hadi tanışalım.
- Çaralım.
- Yeni gelirdi herkes.
- Kimlerle, kimlerle bu sayreltı var şimdi.
- Çok güzel bir yollarda.
- Ne güzel bir şey o ya.
- Çok güzel.
- Çok besleyici.
- Çok şanslılsın aslında.
- Çok şanslıyım.
- Evet.
- Yani ben varlığa yetişemedim diye üzülürüm.
- Ha.
- Ama bütün şairlarla yazarlar da derke.
- Sen boş var.
- Yani sen çok daha iyi bir eraya yetiştin.
- Ve son erayde o.
- O beni çok mutlu ediyordu.
- Güzel bir döneme yakalamışsın.
- Demin kitaptan bahsederken biraz eşya gibi işte.
- Kapanı yırtıyorum falan diyorsun.
- Yani bazı insanlar altını bile çizmez satırların hani ben de öyle değilim.
- Der ama galiba annen bir de kitap tutmıyormuş.
- Bana o enteresan gelir çünkü ben tekrar bakmak isterim.
- Bazen tekrar rukamak isterim.
- Bir de hani araştırma tarzı kitap biriktiriyorsa.
- Hani ona artık bir biriktirmeye dekiriyor bakıyorsun.
- Ama bizim ayağı araştırmayla çok işimiz yoktu.
- Ailece yani böyle akademik başarısı olan bir ayağı ile dekiriyor.
- Bir ilk üniversite mezunumuz benim.
- Böyle mi?
- Evet.
- Tek.
- Ama annende ressen.
- Tek dek üniversite mezunumuz benim.
- Annemde ressam da ama işte oda öyle çok teknik bir ressam değil.
- Gönül gözüyle çizen bir ressam dönem.
- Gerçi çok giderdi şeylere.
- Kitap biriktirmez dikevde elbette borde anlıyorum dediğine.
- Bazı kitaplar vardır geri dönüp bakarsın elbette borde.
- Tabi çirplar öyle değil.
- Evimizde bizimki hiç kitap yoktu değil elbette vardı.
- Ama her yıl küçük bir kütüme ne kadar kitabı.
- Siyah battal boy pojetlerin içine koyup koyup.
- Böyle diyeleri verirdik.
- Ben Lord of the Rings'imi hobitimi yani vermedim hiçbir zaman.
- Etik ol benim onları.
- Belemem yani.
- Biz çok da kitap okurduk.
- Çünkü öyle gördük diye bir de uşumuza da gitti bence.
- Ablam çok ben aide.
- Böyle yemek pasasında okurdanlim kızarda filan.
- Ismini ablanı.
- Funda.
- Peki annenin resimleri nerede?
- İnsanlar mı aldılar?
- Onarın evlerinde mi?
- İnsan de var mı?
- Kim de o resimler yapılanlar?
- Mutasem bir tasa adıf.
- 2 hafta önce ben aldım bir çoğunu.
- Ya.
- O kadar müthişti ki yani bir sürü arkadaşına dağıtıldı resimler.
- Ve büyük bir kısmını da dayım bizim için muhafaza etti.
- Ben bu eve istiyorum artık o resimleri falan dediğim noktada da geldi o resimler.
- Böyle bir küçük bir kamenet gibi bir şeyler.
- Böyle baktık o kadar yani güzel ki çok güzel yapmış.
- Yani müthiş müthiş bir iste.
- Çok acayip bir şey.
- İlk halbimin çıkıyor.
- Büyük ilgi görüyor.
- Şimdi iki kitabın gibi uzun sıralar var sokaklarda.
- Konuşurken sen de şunu fark ediyorum.
- İşte yaşlandak, yaş bir yere geldi gibi hani çok gentsin.
- Bir taraftan da pek çok iş yapılmış.
- Geriye baktığında nasıl görüyorsun o işlere.
- O dönemin işler mi yoksa bugün de çok işleyen işler mi sen için?
- Ya da seni bugüne getiren ve gelişmende de görebildiğin işlerde olabilir ya bazen.
- Öyle oldu canım.
- Yani ilk şirkta bu me elime aldığım zaman beni çok muhafçıbeden yüzümü kısar tan pasajlar satırlar var elbette.
- Çünkü yirmi yaşındaydım yazdığım zaman.
- 37 yaşındayım işin çok şakası.
- Biz de çok yeni başladışını bir çocuklarımız oldu.
- İşte falan birazcık.
- Automatikten yükleniyor.
- Yani nasıl baba olduğun zaman belli bir sorumluluk ya da bir eş olduğun zaman belli bir sorumluluk yükleniyorsa.
- 35 geçtikten sonra da hani belli bir şikayet yüklenmeye başlıyor.
- Ama şakası ne yapıyorsunuz ya.
- Bebe iz yoksa.
- Yani 37.
- 37 bebek yani.
- Ne gördün ne bildin gibi bir yaş gibi geliyor bana.
- Onu da 10 yıl sonra göreceksin.
- Evet, aynen öyle.
- Aynen öyle.
- Geri dönüp baktığım zaman.
- Vay vadan fırlamaya bak.
- Demi yiyeceksin.
- Eğer kendimi ya da işte tınık çırısıtın.
- Ay en nefret
- Çünkü burada seni herhalde hep böyle girdin.
- Tatı tatlı şikayetlerim olacak yaptığım işlerle arakalı.
- Şimdi düşünüyorum da insanların bir yere gelme.
- O olma yolculuğundaki ortak noktalara bakıyorum tabi ben de geriye dönüp.
- İnsanlarla çok konuştuğum için bu konuyu.
- Ve çok düşündüğüm için.
- Senden hemen önce.
- Ha kan emre üna Allah nezaki terdan burada.
- Nezaki.
- Şahane iki insanlar.
- Yani müthişler müthişler burada.
- Pişti de.
- Çok eğlendim.
- Çok şey de öğrendim.
- Ve onların şu durumu da çok çok hoşuma gitti.
- Yolda öğrenme durumu.
- Yani benim kuşam biraz fazla kendine kanatarak eleştiren bir kuşak olabiliyor.
- Ben de kendimden çok büyüklerle çalıştım.
- Ve hani bir kitap yazmadan önce ya da herhang gibi şey yapmadan önce.
- Herkesdan çok kendime eleştiriyorum.
- Bazen o mükemmeliyetçilik o işi yapamayacağım bir duruma getiriyor.
- Mükemmel mümküney mükemsız kılan.
- Evet.
- Saçmasa bana.
- Ama kafanda o kadar eleştiriyorsun ki kendine.
- Çok güzel bir şey söyledi Emre dedi ki işte dinmeti sahneye koymaları üzerine bir şey anlatırken.
- Ne güzel bir şey.
- Biz önce dedi çok güzel bir oyu.
- Ve dedi sanki gece kondoyu yaptık sonra russatını aldık gibi bir şey oldu dedi.
- Ne güzel.
- Ne güzel.
- Yani işte mesela kitap yazıyorsun bir halbim.
- Yol öğrenmek için sen.
- Yol öğrenmek için var.
- Yol varmak için olacak olsa.
- Ve günü son da hayat dediğimiz şey.
- Eğer insan oğlunun aklının herdeği gibi linjer bir fokusyun olsa.
- Alın oksana, ben oksana, alın oksana.
- Bu doğdun.
- Ben oksana.
- Ölceksin zaten.
- Dolayısıyla yol dediğin şeyi bitirmek üzerine.
- Varmak üzerine.
- Kurgularsan.
- Bu çok değersiz bir hayat olur.
- Ya da göze.
- Kapeyana kal.
- Geçip gider yani.
- O yüzden muhteşem hatalar yapmak.
- Çok fazla hata yapmak.
- Çok fazla denemek.
- Çok fazla.
- Yani.
- Rai'ları yolda dizme.
- Turumu.
- Hayatı gerçek kılan bir şey.
- İki hayan atız izininde.
- Rai'ları yolda asla dizmiruz.
- Ok.
- Geliyoruz ama.
- Hayatın gerçeğinde, hayatın kendisinde, rai'ları yolda dizmek.
- İşte şey de mesela.
- Ben de sabah gal.
- Bellik Bellik konuşurum.
- Bildiğim şeyler ama.
- Bir de uyguladığım şeyler var.
- Mesela.
- 35 yaşından sonra, hayata karşı takındım.
- Taviri.
- Valla.
- Yanamdan bir tanşini makasalcı.
- Çok seviyorum hoşuma gidiyor.
- Bu zamana kadar.
- Deminde sordun ya.
- Geri dönüp baktığım zaman.
- Elbette.
- Bak burada da ne kadar toyum diyorum işlerime.
- Ama bunu da yapmamalıydım.
- Bu olmaz.
- Dediğim hiçbir şey yok.
- Ve şu an artık birazcık daha yaptığı işleri seçebilecek.
- Yere naç tane gelmiş bir isemeyer.
- Neşe duymadım.
- Bana göre olmayan.
- İnsanları memnun etmeye çalıştım.
- Bu tutar mı tutmaz mı?
- Bana neyin ilay ya?
- Yani.
- Bana ne?
- Hani insanlar bunu beğendim beğenmedi.
- Ben beğeniyim.
- Ben beğenince beğenen bir takım insanlar oluyor zaten.
- Yeter.
- Yani onları zaten deli gibi büyütmeye.
- Yani daha fazla.
- Daha fazlası falan.
- Demek ki benim neşe duyduğum.
- Benim mutlu eden işler specific bir insankitesini tatmüne diyor.
- Veya memnun ediyor.
- Tamam.
- Tamam.
- Bitti.
- Ne kadar güzel.
- Ne mutlu bana.
- Bu diş bir şey bu.
- Bu arkadaş grubunun içinde olmak bir koruyucu kalkan da aslında.
- Yani bir samiyemiyet ve sevgi sarmalda.
- Kesinlikle.
- Yani şişkisi.
- Yani değil şimdi aramıyorsun.
- O bir aramıyor musun?
- Hiç.
- Bir bana starlik yaşayatmadılar.
- Ya şu ayatı.
- Bir anet olsun yani.
- Hiç bir starliğım olamadı.
- Ya ev çok odlar mı diyor söylüyor.
- Tabi canım.
- Yani.
- Sende onları belki.
- Şöyle.
- Yani ne bilim.
- Bilim.
- Baran ça.
- Yani öyledir zaten.
- İş hususunda.
- Hiç tane baran ça aran.
- Talepleri olan.
- Öyle bir insammadım.
- Bana derler ki burada çalıyoruz.
- Giderim.
- Çalarız.
- Dönerim evime.
- Benim bak YouTube da.
- Artık öfkeyle yapılmış.
- Bir tane şarkı var.
- Çok seviyorum.
- Çıkatmıyorlar şarkıma.
- Peki güzel değil bu.
- Aa.
- Yok diyorlar ki.
- Bu olmaz.
Bu güzel değil.
- Bu halbime sokağın peki diyorum.
- Bakıyor.
- Saban.
- Ece, haldeza.
- Herkes yani.
- Bana basat.
- Olmuyor bak.
- Albim çok kuv etti.
- Olmuyor.
- Nasıl da şarkı.
- Şarkı rüyamda buluttum.
- Dedim ki bak.
- Bar.
- Demet evgarlas söyleyelim.
- Demet evgarlas söyleyelim.
- Demet evgarlas söyleyelim.
- Demet evgarlas söyleyelim.
- Çok sevdim bir arkadaşım.
- Dedim.
- Ne dediği zamanlarda oldu.
- Anlaşıyoruz.
- Orteal bulunuyor.
- Peki bir esalleşmedi geri durduran bir tarafı var mı?
- Bu kadar grup olmanın.
- Bu kadar arkadaşı olanın kendini dinliyorsun.
- Yani şöyle.
- Bu zamana kadar bir kişi beni besle yaparken görmedi.
- Bir kişi beni şiryezarken görmedi.
- Daha yalnız bir sürekli ol.
- Bir başımayım orada.
- Yani yapacak bir şey yok.
- Ve hani birazcık orda zaten benim adımhadır gibi bir durumda var.
- Bu bana keyf verdi.
- Ben bunu beğendim.
- Bunu yaptım.
- Hayır sen onu yapmamalıydın.
- Kim diyebilir ki bana?
- Anca diyebilir ki.
- Olmadı.
- Bana göre olmadı.
- Bana göre oldu.
- Bu böyle bir şey yani.
- Onun dışında benim bir esalleğimi.
- İşte dur şimdi.
- Ben bunu.
- Cana beğendirmeye çalışayım.
- Ecee beğendirmeye çalışayım.
- Merve.
- Kazıma.
- Yani öyle bir durum yok.
- En başından beri yoktu.
- Ben yine bildiğim işi yapayım.
- Umarım bir enerler.
- Hepsi bu.
- Peki çok yayınını izledim.
- Bir discipline de görüyorum.
- Öyle mi?
- Çok çalışkanım ben.
- Çok seviyorum çalışmayı.
- Çalışmak bana.
- Muazzazan bir neşe ve enerji veriyor.
- Sport.
- Yapmak kez aynı şekilde.
- Evet.
- Dopamin.
- Bir de birazcık.
- Benim rahatsızımdan muzderi falan.
- İnsanlar tınak içerisine.
- Dopamin cankisi.
- Bağımlısı oluyorlar.
- Bunları en sağlıklı hayatımı ve sevdiklerimi.
- Çek diye uğratmayacak.
- Kimsenin canını sıkmayacak.
- Bir şekilde nasıl sağlayabilirim?
- Bir çalışarak yapabilirim bunu.
- Bir ikinci spor yaparak.
- Bunlar benim hayatımdaki her şey gibi.
- Çok uç noktalar da hepsi.
- Yani her gün aşırı idman yapılıyor.
- Sport mesela ben oyunu severim.
- Top varsa zonla kadar.
- Tele soyunuyorum ben bir tek.
- Onun dışında yok vallahi kendim.
- Çılışık.
- Yapıyorum ya da işte prosü tepeyorum.
- Ve her gün bir saat yapıyorum mutlaka.
- Yoksa kafam çalışmıyor.
- Mutlu olmuyorum.
- Keifli bir insan olmuyorum birazcık.
- Yani eşimin artık.
- Aşkım sen git bir spor yap gel.
- İşte falan dediği sana dönüşe biliyorum.
- Ve de her günde bir şey yapmam lazım.
- Yazmam lazım, çizmem lazım.
- Çizmem lazım değil.
- Bekhobe gibi akşam severim evde yapmayı.
- Ama hani ya bir gitarım elim alırım ya da bir gülavenin önüne geçerim.
- Mutlaka her gün bir şey yapmam lazım.
- Kaça instrumentalıyorsun?
- Aslında işte tellleri çalabiliyorum.
- Ud çalıyorum.
- Gitar evet.
- Ah çok hoş çalıyorum.
- Gitar çalabiliyorum.
- Gitar çalabiliyorum.
- Sinti sayzerlere çok vakıfam şimdi.
- Bunlar daha böyle.
- Artık elektronik.
- Dramma şinler.
- Sinti sayzerler.
- Onları öğrendim.
- Bir buçuk seni falan ders alıyorum.
- Çünkü canlı setleri yapabiliyorum.
- Durmadan benim bir öğretmenim vardır.
- Her sene biz konuda işte.
- Anne güzel bir şey o.
- Evet çok seviyorum.
- Çok hoşuma gidiyor.
- Bir de bir şeyleri ben kendi başıma öğrenem ben gibi bir şey var ben de.
- Çocuk uktan biri.
- Hep bir bana öğretiyor.
- İşte Amerika Poetry okudum.
- Arward Ekstemi Selah.
- İşte orada öğretmenim vardı.
- Hala meyulaşıyoruz.
- Yalışıyoruz falan.
- Ordan sonra.
- Amerikan şiirimi.
- Evet Amerikan şiirimi.
- Numerology tarot öğrendim.
- Sertif kalırım var.
- Ay şaka onları da.
- Tamam.
- Merak yani.
- Hala, gileniyo musun?
- O benim çok yük oldu sirtima.
- Bili de la.
- Çünkü benim bir arkadaşlarim biliyor.
- Mhm.
- Bunları yapabildiğimi.
- Ve benim hevesim inanbim az geçti artık.
- Yani ben bittirdim oray çünkü yaptım bitti.
- Ve durmadan şimdi herkesi senelik sığın numerology tarot falan onar bakılıyor.
- Birki çıkıyor mu o şeyler?
- Ya birazcık daha böyle guidance üzerine.
- Şöyle yaparsan şöyle olur.
- Böyle yaparsan böyle olur.
- Çekin kanunu.
- İşte bazalarak söylüyorsano onu.
- Ya işte o kadar kartlara seneden bu kartı çektin.
- Ve tesadiflere inanmıyor.
- Çekin kanunu.
- Demisiye çünkü her şey olması gerektiği gibi oluyor.
- Evren çünkü muhozlam ve muhteşem tekme kanizmadır gibi bir fikri var.
- O yüzden on dört, kasın perşembe günü öleceksin gibi bir yeri yok da.
- Kasım ayında şunu şunu yapman lazım çünkü başında bir şöyle şöyle bir şey gelebilirmiş gibi duruyor.
- gibi bir şey.
- Ağzım da benim isturmadığı için oldu bana o.
- Yani yapabiliyorum gibi oldu.
- Şimdi arkadaşlar.
- Doaçlama da yapıyorsun.
- Gibi oluyor, geliyor yani.
- Geliyor yani.
- Tutuyorsun yani.
- Oluyor, insanlara iyi geliyor.
- Çok iyi bir insan bu ya.
- Yılmaz Erdoğan çok ilgileydi.
- Evet evet.
- Numer öleciye.
- Evet.
- Çok ilgibi çekmişti yani.
- Maria bana baktığında demişti ki, 2012 yılında bir şey olacak dedi sana.
- Herkes alkışacak senin dedi.
- Bir şey olacak dedi.
- Değil bir zona gittim ben.
- Şaka.
- Evet, enteresan da.
- Bende bir zana.
- Afran.
- Melisay gen vardır o numar öleciye ile çok ilgilidir.
- Ama şu fikir çok hoşuma gitti.
- Her seneye bir öğretmen.
- Her seneye bir öğrentide.
- Evet evet çok güzel.
- Bazı insanlar öyledir.
- Daimi öğrencilir.
- Ben kendimde.
- Ne öya.
- Ne öremek.
- Ne becu öğrenci gibi.
- Bende öğrenmeyi severim ama hocayla öğrenmekte güzel bir şey aslında yani.
- Evet evet çok güzel.
- Oda disipline edici bir şey.
- Aynen öyle.
- Bir yere insanı getiren bir şey.
- Siporda öyle bir de yazı hangen var.
- Çok bahsediyorsun ama.
- Evet.
- Babam bunun ismini koyduğu.
- Babanın ismini bu arada.
- Yaşar.
- Yaşar bey.
- Evet.
- Güneşi biliyoruz yani.
- Evet evet.
- Oda da var bu arada hani ondan bahsetmedik ama hani kitap da yani atfedilir ya.
- Sen hem eşine hem oğluna hem iskendere hem annene.
- Evet.
- Ya ben kitabı okuduktan sonra birden geri dönünce fark ettim.
- Hani iskenderin kimlikte ki ismleri de orada gönderin.
- Evet evet var.
- Aynen.
- Annen de var.
- Resim de yapıyor ordaki güneşas.
- İskenderin isminin derman olduğunu çok az kişi biliyor.
- Evet.
- O yüzden öyle bakınca suyata bilimmiyor bu arada yani.
- Evet.
- Över miydi?
- Över.
- Över, kendisi iskender derman Över.
- Evet.
- Yazı hani.
- Sipora gidiyorsun.
- Günlük.
- Evet sonra yazı anaya geçiyorum.
- Babamla yine benim böyle 30'u yaşlarımda falan çok iletişimiz gelişti.
- Tunak içerisinde varlıklı bir evde bir yüseydim eğer orta okulu ise yıllarımda 2 katlı falan.
- Ben siz derdim babamı, kuvvetli mi?
- Mesafe öyle.
- Evet öyle.
- Hiçki görmüyordu kadam çalışıyordu.
- Şimdi şimdi işte o bir de artık.
- Yaşı da var.
- Çok apapı olduk.
- Arar beni araşırız yani.
- Ya artık torunda var şimdi.
- Onun için.
- O arar beni işte böyle bir şey.
- Yazarıya bir şey.
- İşte falan.
- Yazarıya deyip baba.
- İstedi çalışıyorum.
- O da yazıya ne kalıysın.
- Çok güzel bir şey.
- Peki başka öğrendiklerin neler var?
- Enteresan şeyler neler var?
- Aslında ilistirasyonla alakalı çok fazla ders aldım çünkü bunların birinci siparttikleri var kendisi.
- Çok komplikleri programları var.
- Onları da ben kendi unutmayayım.
- Öğrenden mi yiyeceğim arkadaşlar?
- Benim bir öğretmeni diye acım var diye öğrendim.
- Fransızca öğreniyorum.
- Aa.
- Çok içimde var.
- Ne bileyim ben.
- Şiirleri böyle bir gerçek Fransızca silah kumak ama oraya evet ama oraya gelebileceğimi zannetmiyorum.
- Çünkü çok kompleks bir dil.
- Bir de şiir dediğin şey zaten.
- Bir kültür mesele silah.
- Bir gün artık böyle en köpürdüğü yer.
- Ne bileyim ben bir borris fiyana Fransızca okuyacak.
- Sen eğer sadece Fransızca bilmek yetmiyor.
- Fransız olup da borris fiyana anlayamıyor insanlar var.
- Oraya gelebileceğimi zannetmiyorum.
- İspanya olacağım keza benim bütün ailem.
- İspanya konuşuyordu.
- O doesi de anlıyorum.
- Konuşuldu zaman.
- Ama konuşsam bir yorum doğruduz gün.
- Şimdi bir sonraki projem de onu böyle bir halletmemne lazım gibi geliyor.
- Siz kimlik alanlardan mısınız portekizden?
- Tabii tabii.
- Evet.
- Peki yemekler, separat yemekleri çok acayeptir.
- Yıkılır.
- Evet, evet.
- Çok güzel.
- Çok güzel yemekler mese.
- Sen de meraklısın.
- Çünkü evet, eşim inanılmaz.
- Ölkü yani aşçı ölkü.
- Ne artık o kafesi falan vardı.
- İki sen iki buçuk seni falan bir kafe işlette orada, aşçılık yapıyordu.
- Çok şanslık yapıyordu.
- Evet, evet.
- Çok şansliği makonda.
- Mütiş yemekler.
- Evet.
- Yorum senin eşinin yemek yapıyordu.
- Evet, bir de yani anne evişten çıktım.
- Yani ve kimse bu bir dekleri bir kömez falan gibi yerdeyken öyküyle evlenmiş olmak falan.
- Gerçten 4 dakika üstünü düştüğümü inanıyor.
- Bizim yemeklerim çok güzel, separat yemekleri.
- Çünkü yani hem İspanyol yemekleri bunlar.
- Hem de aslında Türk kırması.
- Çünkü diasporadaki aslında yoduların yaptığı yemekler.
- Diasporadaki yoddu.
- Burada yaşadığı için.
- 545 sene falan.
- Dolayısıyla çok etkilenmiş.
- İki tarafında yemekleri birbirinden.
- Ve inanılmaz lezzetler yani.
- Tabii, kireleçe.
- İzaba her zaman da geliyorlar yani.
- Aynen.
- Kaç yüz yıl acayip yemekleri, tatlıları, pastane, kültürü.
- Delilik.
- Sana en çok nese versin orda.
- Kaşkari kas sizin yemeğiniz mi?
- Kaşkari kas bizim yemeğiniz.
- Sonuzlar da ikazla.
- Bir tane her yemek.
- Biz ikazı küçük anlamında kullanıyoruz.
- Eeeh.
- Eeeh.
- Ohlan.
- Eeeh.
- Eeeh.
- Bizim sinanamam sarılarla yemekte bile yemek konuşuyoruz diye.
- İkincil bir podcastimiz var.
- Ful yemek konuşuyoruz.
- Orda da biz sefare at yemekleri yapmak istiyoruz.
- Çok güzelです.
- Roskalar var.
- Boyos bizim zaten.
- Boyos evet.
- İştirakimiz.
- Şey.
- Domattrena da ben çok severim.
- Frita da.
- Lada artık düzoy.
- İspanyol yemeği hala.
- Biz sadece.
- Ayy o değil.
- İspanya da ki Frita da ile.
- Buradaki Frita da.
- Nun hiçbir hala kısa yok mu?
- Biz birazcık daha mücvere.
- Frita da diyoruz.
- İspanyolların Frita da size.
- Birazcık daha bir göz yumurtalı falan filan bir yemek.
- Çok güzel.
- İkinizde mutfağa giriyorsunuz değil mi?
- Evet evet.
- İkinizde mutfağa giriyorsunuz değil mi?
- Evet evet.
- İkinizde mutfağa giriyorsunuz değil mi?
- Evet evet.
- İkinizde mutfağa giriyorsunuz değil mi?
- İkinizde mutfağa giriyorsunuz değil mi?
- Evet evet.
- İkinizde mutfağa giriyorsunuz değil mi?
- Evet evet.
- İkinizde mutfağa giriyorsunuz değil mi?
- Evet evet.
- İkinizde mutfağa giriyorsunuz değil mi?
- Evet evet.
- İkinizde mutfağa giriyorsunuz değil mi?
- Evet.
- Enliğen bir şey zaten.
- Evet en değerli şey.
Kendim bir e-olmeyi öğrendayım biz zamanda karşına doğru biride çıkarsa o çok güzel bir ilişki oluyor.
Çok güzel bir arkadaşlıkta oluyor.
Sizin ki ne öyle bir şey var gibi senin de kendini tanıdığım bir dönem eden gelmiş gibi.
- Yani şöyle o konuda çok yol kat ettiğimiz daha da önemli ise bu konuda hevesse olduğumuz bir dönem eden geldi.
Bizim kendimizde tamamlamıyla barışmamız kendimizi kabul etmemiz kendimizi tanımamız yolda oldu.
Çünkü çok gençtik zaten.
Yani ölkü biz sanıştığımız zaman 27 yaşındaydı.
Ben 30 yaşındaydı ve 30 yaşında vallahi olmuyor.
- Ne?
- Yani 30 çok genç.
Yani çok küçük.
35'ten suanlar falan yeni yeni.
- Daha aslında biz.
- Aa bak oluyor değil mi?
- Tabi de çok güzel bir insanlarsınız.
- Zikinizden olursa olsun.
Yani o süreçte daha da geciküyor olabilir.
Gecikiyor olabilir.
Yani böyle aşağıya çocuk star olduğumuz için alışıyorsun.
Tabi ölkü de kaç için?
Ayda o küçükti yani o.
- Teatro da mı başladı o.
- O 19 filmlerde mı.
- Teatro da mı başladı.
- Ama yine şöhret denen şey.
- Mhm.
- Birazcık daha böyle insanla tarafından bilinmesi falan.
1920 falan değerladi.
Çok küçükti benim de öyle.
- En sevdiğim filmde oynadı.
- İşe yarar bir işe.
- A işe yarar bir işe.
- Ay ne kadar güzel.
- Bilim en sevdiğim çok mutalo bilir.
- Ne kadar güzel oynuyor.
- Ne kadar güzel ki yani iki kadında ya.
Orde ki herkes çok.
- Her şey çok güzel.
- Her şey çok güzel.
- Filim çok güzel.
- Filim çok güzel.
- Metin çok güzel.
- Senario zaten barış bıçakçıyla.
- Keşke şahirlerimize o filmdeki gibi yaklaştak.
- Ya.
- Ya.
- Metiş, metiş, metiş.
- Siz tanışıyor muydunuz o film zamanı?
- Evet.
- Tanış.
- Tanışıyorduk tabii.
- Isimlerini de anmazsam çatlayacağım.
- İşe yarar bir şey.
- Filin Esmer'in filmi yönetmanliğini yaptığı film.
- Ama Filin Esmer'le barış bıçakçı yazıyor.
- Tabi şahane.
- Başak köklükaya da şahane.
- Şahane.
- Her şey merkezi yani.
- Benim enseydim galiba Türk filmo yani.
- Eeeh.
- Böyle seçefa bazı çok güzel filmler var da.
İşe yarar bir şeyi kaç kere izleyip ve arseferinde çok beğenmişimdir bilmiyorum.
- O da izmir.
- Evet o da izmir galiba.
- Ben şahirler bak düşündü galbi şir olayı vahvalan var ne kadar enteresan.
- Sen ilişkiden bahsediyordun.
- Yolda biraz oldu diye.
- Onun kafesi olduğunu biliyordum.
- Ama hani yemek de yaptığını bilmiyordum.
- Öyle büyük bir tutku diyorsun.
- Evet evet bah bayılır.
- Ben de çok severim.
- Siz nerede tanıştınız?
- Arkadaşımızın ilansmanında.
- Ben suak yok.
- Zan ediyorum ikinci halbümünü çıkardığında.
- Orda tanıştı verdik yani.
- Ben orda anadığım dedim ki tamam dedim.
- Yani bir şey var.
- Ya bir şey oluyor.
- Sonra da böyle bir herhalde 4-5 ay falan koştudur beni peşinden.
- Sen kafeye sık sık gittin.
- Tabi tabi aynen öyle.
- Ama ne zordu.
- Sonra al dedi ki tamam.
- Hadi bakalım.
- Tamam oldu.
- Old halde oldu.
- Yerden bakınca da ben öyükü diyorum burada ama hiç tanışmıyoruz.
- Yani affets beni siz demediğim ya da şey demediğim için ama öyükü kareyel daha mesafeli duruyorsan de tam terci biçip ki duymosu.
- O daha böyle intra-bört dedikleri de.
- A böyle içerlik.
- Daha içerlik ki.
- Çok denüyinsan ben de.
- Bravo ben dağ dışa dönük bir insan.
- Ama sen de muhtebelen o sözleri yazarken çalışırken içine dönüyorsun.
- Ya benim duygut durum bozukluğum var gibi.
- Daha bir adı.
- Hele ben hem bir içeri hem dışarı çalışıyorum.
- Aslında o da çok dışarı dönük bir insan ama birazcık ihtiyatlı ve örkektir.
- Hemen ısına maz alışamaz insanlara.
- Ben de 4-5.
- O işte de bekletmemişi.
- Onu anladım ben zaman içerisinde.
- Biraz geçitsin an bir insan yani.
- Ve ikizi var onun.
- Evet.
- Çok acayip bir şey.
- Ve ikizi de onu ile alakasız bir ikizi yani.
- Öyle mi?
- Onu hiç biliyor.
- Man başka bir insan.
- Hezgi.
- Tam böyle bir raks tar yani bir çılgın o.
- Öyükü onun tam terse.
- Peki ilişkiye artık roman var.
- Çok da babalolmayı sevdiğini da anlıyorum.
- Aylıyorum.
- Evet.
- Maşallah bize.
- Karar mıydı ki?
- Çok seviyorum olma ya.
- Ya isimler sanki sen koymuşsun dur gibi geldi.
- Böyle hani sandeki hava roman iki taraflı da hem kitabii bir şey.
- Hem de hani roman o bir çingerelik de var ya gibi sana.
- Ya öyle aslında.
- Ya öyle aslında.
- Evet hani öyle.
- Ben aslında.
- Rahat müzik yapan insan havası.
- Evet evet.
- Ben zaten edip yok.
- Hiç aklıma gelmedi benim.
- Yani sana çocuğun adı roman değil roman.
- Yani romanus.
- Aa anladım tam romanı.
- Evet.
- Ama öyükü ya annede.
- Evet evet öyle oldu.
- Evet öyle oldu.
- Ben bunu ilk duyduğumda.
- Dışarıdan duyduğum yani.
- Aa falan gibi oldu.
- İsetmemiştim onu.
- Çok seviyorum oğluma.
- Muhteşem bir şey.
- Maşallah.
- Ya Allah isteyen herkese nasip etsin.
- Mütiş bir şey baba olmak.
- Onunla böyle vakit geçirmediğim her an.
- Deli gibi fanı gibi stoltlar gibi böyle videolarına çıpakıyorum.
- Yani o kadar deliriyorlar.
- Kaçılığı doğumlu?
- 2021...
- Bir de konuşkan bir şey ya.
- Çok iyi.
- Yani hiçbir de susmuyor.
- O kadar tatlı ki.
- Yani bir de...
- Bir de çok kibar.
- Çünkü biz onun etrafında kendi...
- Biz de öyle...
- Hatut insanlar deriz.
- Çevil.
- Ve böyle düşük konuşan insanları.
- O da öyle oldu.
- Şu an üst buçuk yaşında uçağa binecek mesela.
- İzmir'den İstanbul'a geces falan yanlışlıkla birine çaptım.
- Tutar kolunu pardon.
- İşte falan bir kere.
- Kadının bir kahkayle.
- Bir güldü.
- Bu yüzden.
- Konuşkan...
- Sebebi olsamıyor.
- Ya onunla da arkadaş gibi konuşuyorlar diye.
- Evet, evet.
- Arkadaşımız...
- Bir e yani.
- Çünkü çok komik.
- Yani aşırı komik espirler yapıyor finans sürekli.
- Çok komik bir çocuk yani.
- Maşallah.
- Maşallah.
- Çok güzel.
- Peki sana...
- Şunları sorayım.
- Sence.
- İyi bir müzisyen olmak için.
- Biz bilmiyorum.
- Ha ha ha ha.
- Ama.
- Şu vardır ya.
- İnsanlarda.
- Şu vardır, dedi mi?
- 2-3 şey söyleyeceğim.
- Birincisi geriye dönüp bakarsın.
- Ben şunları doğru yapmış mısın da.
- Şunlar daha gelişebilirmiş gibi.
- Mesa biraz önce bahsetti mi ya.
- Yani sana bakınca.
- Bir kere.
- Çoklu müzik aletti.
- Çalmaya çalışmak.
- Annamak.
- Müziyanlamaya çalışmak.
- İkincisi.
- Şarkı sözü yazarı olmak.
- Bu herkes de olmuyor.
- Yani icraci olabiliyor insanlar.
- Bu da çok normal.
- Ama sözlerine kendileri yazmaya bilirler.
- Vestelerini kendi.
- Yapmaya bilirler.
- Sen hepsini yapıyorsun.
- Bunun için ne gerekirdi.
- Ve mesela Harun Tekin'de konuşurken benim aileler çok hoşuma giden bir şeydir.
- Dedik mi?
- İyi şarkı sözü yazmak.
- Çok şarkı dinleyerek olmaz.
- Yok.
- Çok okuyarak olurdu.
- Çok okuyarak.
- Yani ben çok okuyan bir insanımdır.
- Dedim mi bilmiyorum ama ordan onu anladım.
- Ben ordan onu hatırlıyorum.
- Beşil önceki sohbetimiz gibi.
- Böyle sorular söylüyorum aslında.
- Şöyle ki.
- Ne yapmak istiyorsun.
- Yani iyi bir müzik sen olmak istiyosana yer.
- Ben iyi bir müzik sen olmak hususunda.
- Kendimi çok yırtmadı.
- Daha da yapabilirim onu.
- Geri dönüp baktığımız zaman bu konuda da hiçbir pişmanlarım yok.
- Çünkü olduğu müzik sen bana çok yetiyor.
- Yani belki şan eğitimleri alırdım.
- Oraya giderdim.
- Öyle yapardım.
- İşte falan filan vesaire.
- Ya da işte başarıyı nasıl ölçütüğümüz.
- Modern dünyada çok farklı göstermeye başladı artık.
- Aslında modern dünyanın başarıtanımı absurd oldu bile diyebiliriz.
- Çünkü başarıyı, ternakçesine takipçile ölçütüğümüz.
- Yani olayın mutfağıyla değil de.
- Veterinile insanları yargıladığımız saçma zaman bir dönem yaşıyoruz şu.
- Yani dolayısıyla birçok insan benim iyi bir müzik sen olduğuma inanmıyor dahi olabilir.
- Çünkü alternatif bir müzik yapıyorum.
- İyi bir müzik sen olmak için pop müzik yapmak lazım arabesk yapmak lazım ki.
- Çok fazla arrenaları dolduralım öyle böyle dedenebilir.
- Bana göre, yani benim memleden şey şu ne yapmak istiyorum.
- Kendi vestselerimi yapmak istiyorum.
- Kendi sözlerimi yazmak ve onlara insanlara söylemek istiyorum.
- Çünkü se hep birlikte hep birazdan söyleyelim istiyorum.
- Çok kişi olmayabiliriz.
- Yani benim bir konserime 30.000 kişi gelmesine gerek yok.
- Gelsene mutlu ama gelmiyorsa da bu da benim için bir başarı.
- Hep bunun üzerine gittim.
- Ben neden hoşlanıyorum.
- Benim hoşlandığım şeylerden hoşlanan insanlara nasıl ulaştırabilirim bunu.
- Hep buna kafaya orada.
- Müzik aletleri öğrenmek bir şeyleri kurjalmak falan hobby onlar.
- Ben kendi işime yatırım yapmak için ço zaman yapmadım onu.
- Gerçekten neşya duyduğum için yaptım.
- Son onlar yarıyor zaten.
- Faydasını da görüyorum zaten.
- Evet.
- Çünkü sen dört başı mamur artık sanatla ilgilenen bir adam olduğunuz zaman.
- Futbol falan benim ilgimi çekmiyor ki.
- Yani hoşuma gitmiyor hiç.
- E benim hobim de yine işte nerede oyuncaklı yeni müzik aletleri var.
- Gidim onları, o imonları öğreneyim.
- Çık o bana neşe veriyor onu seviyorum.
- Kendin olmak, kendini dinlemek.
- Ve bu konuyla ilgili mümkün olduğu kadar samimi davranmak insanlara aksini göstermemek.
- Ve kimseye de söz vermemek.
- Ve hepsi bu.
- Zaten bu klişik bir tanım değil.
- Zaten enteresan olanı o.
- Yani burada konuştuğumuz insanların söyledikleri de benzyar.
- Ya bunu başka bir müzisyen düz bu doğru değil ya devler ya.
- O benim için de olur.
- Aynen.
- Çok konuştuğumuz bir şey.
- Multidisciplinar olmak.
- Yani çoklu ilgi alanı.
- Evet istiyorsa.
- O seni memle diyorsa.
- Tabi ki öyle.
- Ama genelde öyle olursa.
- Evet yani o vitrinde duran şey.
- Tornak içerisinde ürün.
- Bir sanat eseri olmaktan çıkıp bir sanatçı olmaya başladı noktada.
- Evet.
- O sanatçının artık sen esletine.
- O sanatçının üstluğuna bakmaya başlıyorsun.
- Dolayısıyla ben müziğimi geliştireyim.
- Kendimi mi geliştireyim?
- Ya camonum olarak kendimi geliştirmekte ben fayda görüyorum.
- Bunun için de dediğim gibi ben böyle pozitif kalmaya neşe duyduğum şeyleri yapmaya
- ve samimi olmaya çalışıyorum.
- Onun dışında elbette kendimi geliştirebileceği milyonlarca alan var.
- Ama vallahi canımı isterse.
- Peki orada disiplininden rolüle.
- Şöyle bir şey söylemeye çalışıyorum.
- Rolling Stone belgeseli izliyordum kaç kaç seni önce.
- Orda eski görüntülerini gösteriyorlar.
- Yani işte röportajer falan.
- Fukkençler diyor ki kaç yaşına kadar ne kadar zaman bu müzeyi yaparsınız.
- Diyor 16-17 yaşlarındalar falan.
- Yirmemize geldiğimizde falan bırakırız da.
- Nasıl bir an görütsünüzde kahwaye.
- Wow.
- Bu altıda kalkıp 5 km koşuyorlar şu an.
- Ya çok açayip bir şey.
- Bu bir taraftan da yani deli gibi bir sürdürme isteği var.
- Bazı insanlar da bitisi diyor.
- Bazılarına oluyor.
- Bazılarına yakışıyor.
- Bazılarına.
- Onu da anlıyorsun.
- İçinden gelerek mi yapıyor?
- Yoksa gençtiğini mi taktid etmeye çalışıyor.
- Oda çok zavallı ve üzücü bir hale gelebiliyor bazen.
- Öyle olduğu zaman üzülüyorsun.
- İşte bak bu mesela birazcık böyle samimiyet bariyerinin aşıldığı bir şey oluyor.
- Çünkü bana karşı samim edilsin.
- Çıkken ne karşı samim edilsin?
- Orda olmak istemiyorsun.
- Orda olduğun şey aslında senin geçmişteki çok çok kötü bir takledin.
- Çünkü yani hiçbir insan şu an bunu yapamaz.
- Ama Rolling Stone nezinde böyle olmadı mesela.
- Ya da MF nezinde böyle olmadı.
- Çünkü hemen bize geçerdi.
- Abi bak yapmayın.
- Ne yapıyorsunuz?
- Verdik demedik.
- Çünkü bu tamamen bir enerjiyle alakalı ve enerji sahne de o kadar ışığına altına görülebilir vaziyete geliyor.
- Evet doğru bir şey söylüyorsun.
- Neşe dedin ya.
- Türkiye'de neşemizi kaybettiğimizi düşünüyorum.
- Ve bunu çok söylüyorum.
- Geçen yaz, Yunanistan'da çok vakit geçirdim.
- Ve hani gerell festivallerde mesela.
- İnsanların topluluk olarak birlikte neşe duymasını nasıl bir şey olduğunu gördüm ki.
- Oranında bir dolu kriz var.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
- Onlar da pek çok havdenin.
Key Points:
The speaker discusses their experience working in a radio station and doing voice production and audio recording.
They mention starting a radio program with a friend named Bengi Apak and Sarp.
The conversation touches on the importance of collaboration and friendship in music-making.
The speaker talks about their interest in music, starting with playing the guitar and later transitioning to singing and songwriting.
They share their experience with ADHD and how engaging in activities that bring joy helps manage it.
The discussion also covers topics like attending news meetings, creating music, and the speaker's eclectic interests.
Summary:
The speaker recounts their journey working in a radio station, collaborating with Bengi Apak and Sarp to start a radio program, and the importance of friendship in music creation. They describe their transition from playing the guitar to singing and songwriting, reflecting on their interest in music. The speaker also shares their experience with ADHD and how engaging in joyful activities helps manage it. The conversation delves into various topics like attending news meetings, creating experimental music, and the speaker's eclectic interests, providing insights into their creative process and personal experiences.
FAQs
Üniversite yıllarında müzik grubu kurarak müzikle ilgilenmeye başladım ve sonrasında radyo sunuculuğuna adım attım.
Dikkat bozukluğunu yönetmek için ikinci bir işle uğraşmak ve neşe duyulan şeyleri yapmak faydalı olabilir.
Çocukken gitar çalmayı özledim ve bu tutkumun peşinden giderek müzikle ilgilenmeye başladım.
Ekipteki herkesin rolü önemli olup, asistanlık gibi her pozisyon değerlidir.
Sıkıldığımda yapmak zorunda olduğum işleri yapmaya çalışırken dikkatimi farklı şeylere verebiliyorum.
Çocukluğumdan beri Kentin Gözleri'ne ve Teoman'a hayranım, müzikleri ve karakterleri beni etkiliyor.
Chat with AI
Ask up to 5 questions based on this transcript.
No messages yet. Ask your first question about the episode.